Dr. Psikyatr Rukiye Hayran-Pozitif Aile Terapisi


Dr. Psikyatr Rukiye Hayran-Pozitif Aile Terapisi

POZİTİF AİLE TERAPİSİ

Rukiye HAYRAN-Psikiyatrist

Peseschkian’ın bir sözüyle başlamak istiyorum. Der ki Peseschkian: “Benim bir elmam var. Sizin bir elmanız var. Ben elmamı size verdim. Siz de elmanızı bana verdiniz. Her ikimizin de birer elması var. Ama ben bir şey biliyorum. Size aktardım. Siz de bir şey biliyorsunuz. Bana aktardınız. Artık her ikimizin ikişer bilgisi var.” Bu bilgi değişimini gerçekten çoğaltan bir şey. Bu açıdan toplantıları katılımcı için de konuşmacı için de çok büyük bir şans olarak değerlendiriyorum. 
 
Pozitif aile terapisiyle ilgili, bütün bilgileri ve tekniklerin hepsini burada aktarmak  bir saatin içerisinde mümkün olmayacaktır, olabildiğince kapsamlı aktarmak istiyorum Nasıl teknikler uyguluyoruz, diğer terapi tekniklerinden ne gibi farklılıklar gösteriyor? Gibi sorulara yanıt vereceğiz. Mesleki hayatını aile terapileri, çiftlerle çalışmaya adamış bir psikiyatrist ve psikoterapist olarak bu tekniğin kendine has farklı avantajlarının olduğunu gördüğüm için bana çok yakın geldi. Kültürel özellikleri bakımından aile terapisinde kültürün ne kadar çok önemli olduğunu, psikoterapide kültürün ne kadar çok önemli olduğu ve insanları rahatsızlıkların oluşmasında çatışmaların oluşmasında kültürün etkisini hiçbir şekilde göz ardı edemeyeceğimizi hatta zaman zaman çok temel bir etken olduğunu da vurgulamak istiyorum. 

Pozitif psikoterapiyi 1960'ların sonlarında Nossraf Peseschkian geliştirmiş ve Almanya'da uzun yıllar arkadaşlarıyla birlikte yapmış olduğu çalışmalar ve dökümantasyonların ardından daha sonrasında bu teknik bugün birçok ülkede kabul görmektedir. Almanya'da bir psikoterapi tekniği olarak devletin kabul ederek ödediği bir ekoldür. Peseschkian, gerçekleştirmiş olduğu çalışmalara ilişkin Devlet Cumhurbaşkanlığından Devlet Onur Ödülü almıştır. Tabii Peseschkian’ın hayatında çok önemli bir şey var. Peseschkian İran asıllı ama yirmili yaşların başında Almanya'ya göçmüştür. Çünkü Almanya çok göç alan ülkedir. Bunun üzerinde insanların rahatsızlıklarının nelerden kaynaklandığına bakarken kültürel boyutunun ne kadar çok etkili olduğu ile ilgili çalışmaları gördükten sonra da bu tekniği çalışma arkadaşlarıyla birlikte geliştirmiştir. Şimdi bu süreçte psikoterapide insana çatışma çözümüne odaklı, insanın öz kaynaklarını kullandıran, pozitif kavramsallaştırmaya dayanan, kendi öz kaynakları ve yeteneklerini odaklanan ve kişinin kendi öz kaynakları ve yeteneklerini çatışma çözümünde ve sorunlarla baş etmede kullanılan bir teknik olarak geliştirilmiştir. Ve burada diyor ki; “Ailelerin olumlu ve olumsuz tüm özelliklerini biz ele almalıyız ve bu olumlu özelliklerini geliştirerek sorunların çözümünde onlara bir kaynak olarak sunmalıyız.” Bu cümleyi yorumlayacak olursak: “Problemleri çözerken onlara balık vermek değil balık tutmayı öğretelim.” Çünkü her ne kadar çok problemli olursa olsun kendi içinde sorunlarını çözebilecek kapasitelerinin de olduğunu görebilmekteyiz. Bunu birçok teknik kabul ediyor ve Peseschkian’ın ifade ettiği gibi olmasa da her ailenin olumlu taraflarına da odaklanıyoruz. Fark şuradan kaynaklanmaktadır: Bu olumlu özellikleri ortaya çıkarmak için birtakım teknikler geliştirmiş ve yapılandırılmıştır. Ayrıca transkültürel özelliklerin çatışma çözümünde nasıl sorunlar oluşturduğuna bakarken bir taraftan da hikâyelerin atasözlerinin ve deyimlerin de problemlerin çözümünde nasıl etkili olduğunu bize yapılandırılmış bir teknik olarak da sunmaktadır.
 
Pozitif kavramı, pozitum kavramı nereden çıkmış? Pozitum (Pozitif) sözcüğü; var olan, mevcut, elde halihazırda olan demektir. Yani kişi size geldiği zaman sadece problemi ile gelmiyor. Bu problemi getirirken bir taraftan da kendi baş etme yollarını getirmektedir. Bu psikoterapi tekniğinde kişinin kendi baş etme yollarının bir kısmı işlevsizdir. Bir kısmı işe yarayacak türdendir. Bugün psikoterapinin çok temel unsurlarından birisi bireyin sosyal, çevresel kaynaklarının ne olduğudur. O nedenle hali hazırda elde olan ne var? Olumlu ve olumsuz yanlarıyla … 
Üç temel prensipten söz edeceğiz. Pozitif psikoterapi diyor ki: 
1) Umut prensibi. Her problemi getiren kişinin kendi içinde bir de umudunun olduğunu görmekteyiz. Kişiler size geldiği zaman bir umutla gelirler. Ne kadar çok çaresiz olduklarını ifade etmiş bile olsalar hatta ipten tesadüfen kurtulmuş bile olsalar bize geldiklerinde bir yaşam umudu içinde olurlar. Bizim karşımızda duruyorsa bir şey bekliyordur. Terapist olarak başlangıçta sizin bu umudu taşıyor olmanız gerekiyor.  
2) Denge prensibi. Denge prensibi insanın çok temel olarak bir denge içerisinde olma ihtiyacı. Bu denge modelinde kişinin bedeni, başarısı, ilişkileri, gelecek ve hayalleri bir denge içerisinde oluşmalıdır. 
3) Konsultasyon prensibi: Bu prensip pozitif psikoterapide beş evreden oluşur.
 1.Evre: Gözlem ve mesafe koyma evresidir. Problemi gözlemlemeyi gerektiri. Burada iyi ve etkili dinlemek çok önemlidir. Diğer noktada ise terapist-danışan mesafesini sempati değil empatide tutabilmektir. Çok önemli bir nokta da danışana aileye dışarıdan bakabileceği bir mesafe koyabilmek ile ilişkilidir. Burada hikâyeleri çok kullanırız. 
2.Evre: Envanter toplama aşamasıdır. Yaşam olayları, ailenin başından geçen olaylar ve bu olayların aileyi nasıl etkilediği, kişinin nasıl ve hangi kaynaklarla baş ettiğine dair detaylar incelenir. 
3.Evre: Durumsal cesaretlenme evredir. Şimdiye kadar problemin ne kadarını çözdüklerini ortaya koymak gerekir. Bu sorunları çözerken problemlerden neler öğrendiğine bakarken kişinin öz kaynaklarının, pozitif taraflarının ve güçlü yanlarının ne olduğunu da öğrenmeye çalışırız. 
4.evre: Sözelleştirmedir. Kişi artık söze döküyor, derdini daha netleştirmiş oluyor. 5.evre: Hedeflerin genişletilmesi aşamasıdır. Kişinin problemlerinin olmadığında hayatının nasıl olacağına dair hayal ettirmeye çalışmaktayız. Birçok çalışmada şunu gördüm: İnsanlar sorunun içindeyken hayal etmekten çok uzaklar. Adım adım onlaraı hayal ettirmeye yönlendiriyoruz.