Prof. Dr. Tayfun Doğan-Travmalar Ve Psikolojik Sağlamlık
TRAVMALAR VE PSİKOLOJİK SAĞLAMLIK
Prof. Dr. Tayfun DOĞAN-Öğretim Üyesi
Pozitif psikolojinin hayattaki olumsuz duyguları ele aldığı iki konu vardır; Travmalar ve Psikolojik Sağlamlık. Psikolojik sağlamlığın ele alındığı her yerde aslında yaşam zorluğundan bahsetmekteyiz. Bu demek oluyor ki; Psikolojik sağlamlık bir düşüp kalkma meselesidir. Travma meselesi başlı başına sıkıntılı bir süreçtir. Pozitif psikoloji, travmaya dair süreci açıklarken aynı zamanda travma sonrası gelişim kavramından bahsetmektedir .
Travma nedir? Kişinin yaşadıklarıyla başa çıkmasını zorlaştıran, kişiyi adeta çaresizlik içerisinde bırakan her türlü olaydır. Peki bunlar nelerdir? Deprem, yangın, sel gibi olayları içermektedir. Bunların en önemli özelliği travmatik olayların beklenmedik olmasıdır. Dolayısıyla bunlar yaşamda hep var olacak olan, herkese farklı oranda etki ederek kişilere nasibini aldırmaktadır.
Travmalara üç şekilde tepki vermekteyiz. İnsanın travmaya verdiği üç farklı tepki türünden söz ediyor olacağım. Hayatta her zaman sıkıntılar yaşamak bizi güçlendirmiyor olabilir fakat kimi zaman ise güçlendiriyor. Psikolojik sağlamlık tam olarak kişiyi güçlendiren bu tarz olaylardır. TSSB dediğimiz travma sonrası stres bozukluğu çok ağır derecede rahatsız edici, insanın hayatını mahveden bir rahatsızlığa dönüşebilmektedir. Türkiye her anlamda travma zengini bir ülkededir. Bu alanda çalışan arkadaşlara özellikle TSBB alanında uzmanlaşmalarını tavsiye etmekteyim çünkü kadında, çocukta, mültecide her kesimden insan travmaya maruz kamaktadır. Bunun üzerine çok ciddi çalışmalar yapmak gerekmektedir.
Durumu örneklendirecek olursak; Yolda yürümekte olan birisi ayağının takılması ile yere düşmektedir. Bu olayı travmatik bir olay olarak değerlendirecek olursak; yere düşerek travma sonrası stres bozukluğu yaşayan kişi orada kalıyor, bir süre yerden kalkamıyor. Ağlıyor, sızlıyor ve sürekli olarak acı çekiyor. İkinci olarak ise kişi düşüyor sonra biraz canı yanıyor ama kalkıyor, silkeleniyor, temizleniyor ve yoluna devam ediyor. Bunu da psikolojik sağlamlık ya da kendini toparlama gücü olarak ifade edebiliriz. Üçüncüsü ise kişi kalkıyor ve yola daha da güçlenmiş olarak devam ediyor. Kişi bir nevi şöyle düşünmektedir: “Ya dalgın bir şekilde yürüyordum, uyuşuk bir şekilde, düştüm ve iyi oldu bu. Kendime gelmemi sağladı.” Buna da travma sonrası gelişim demekteyiz. Kişilerin travmaya verdiği üç tepkiyi bu örnekler üzerinden değerlendirebiliriz.
Bu kavramların ilkine travma sonrası gelişimle başlayacağım ardından da psikolojik sağlamlığa geçeceğim. Travma sonrası gelişimi acının dönüştürücü gücü olarak da ifade etmekteyiz. Nedir bu tam olarak? Travmatik olayla mücadele; çabalar sonucu meydana gelen bazı değişikliklerdir. Nerede oluyor bu değişiklikler? Bilişsel anlamda oluyor yani bazı konularda düşüncelerimiz ardından duygularımız ve davranışlarımız değişiyor. Bir nevi dönüşüm yaşamaktayız. Trafik kazasından sonra “Yeniden doğdum, kazadan sonra hayata farklı bakıyorum” diyen birisini düşünün bunu boşanma ile de örneklendirebiliriz.'' Boşandıktan sonra hayatım yeniden başladı'' diyebilir insanlar. ''Ölümden sonra hayat var mı?” sorusunu artık evlilik için sorulmaktadır. “Evlilikten sonra hayat var mı?” formunda. Kişi partnerinden ''kurtulduğu'' zaman bir şekilde kendini dönüştürebilmektedir.
İnsanlar travmayı atlattıktan sonra kişisel anlamda değişiklikler yaşayabilmektedir.
Bu insanlar da kişisel anlamda daha canlı, güçlü, insancıl ve özel hissedebilmektedir. Kişilerarası ilişkilerinde daha iyi ilişki kurabilen kişi, artık çok öfkelenmemekle birlikte, dostluk- arkadaşlık gibi değerlerin önemini anlamaya başlamaktadır. Bu tür travma sonrası stres bozukluğu yaşayan kişilerin çevresindeki insanlar da bu değişimi gözlemlemekte “Bunun kişiliği tamamen değişti, böyle değildi. Kırıcı, kötü iletişim kuran birisiyken ne kadar iyi biri oldu. O kazadan sonra değişti. O hastalıktan sonra değişti.” şeklinde çevreden geri bildirimler gelmeye başlamaktadır. Kişi manevi ve ruhsal alanda da gelişmeler yaşayarak manevi yönelimlerde bulunabilmektedir.
Türk coğrafyasında Anadolu’da bir söz vardır: ''Yel vurmayan fidan ağaç olmaz'' diye. Rüzgar vurmayan fidan ağaç olmaz çünkü o rüzgârı yemesi ve olgunlaşması gerekmektedir. Rüzgârın şiddeti de önem taşımaktadır. Çok şiddetli bir rüzgâr yaşanırsa fidanı kırar bu durumda fidan hiç büyüyemez. Hayatta belli düzeyde zorluk önemlidir. Bireyin gelişmesini sağlar. Kamçılar kişiyi gerçekten dinç tutmaktadır fakat aşırı düzeyde olursa kişiyi işlevsiz kılar, kırılmaya neden olur. Acıyı mutlaka hak ettiğimiz için yaşamıyoruz en önemli şey bu. Her insan hak etmediği şeyler yaşamaktadır.
İkinci kısım psikolojik sağlamlık. Psikolojik sağlamlık kavramı nedir? Psikolojik sağlamlık duygusal zekâ, ya da psikolojik iyi oluş diye anlattığınızda içeriklerin benzerdir. Bu kelimenin tam karşılığı kendini toparlama gücüdür. İnsanlar karşılaştıkları birçok olumsuzluğa rağmen nasıl oluyor da oldukça sağlıklı kalabiliyor diye şaşırmak gerekir diyor Eric Fromm. Pozitif psikolojinin bakış açısı tam olarak bunu içermektedir. Nasıl bazı insanlar bu kadar sağlam kalabilmektedir? Psikolojik sağlamlığı yüksek olan insanlar ne yapıyor, hangi özelliklere sahip olarak bunu yapıyor? bu sorulara yanıt aramaktadır. Arştırmalar psikolojik sağlamlık düzeyi yüksek bireylerin özelliklerini incelediğinde, içten denetimli, zeki, problem çözme becerisi yüksek, iş hayatında sorunla karşılaştıkları zaman problem çözebilmekte olduklarını gözlemlemişlerdir. Bu kişiler iyimser ve esnek mizah anlayışına sahiptirler. Örneğin; mizahın varlığı önem taşımaktadır. Kişi bazen başına gelen olumsuz olayları mizaha dökerek de üstesinden gelebilmektedir. Her şeyi çok ciddiye almak da stres yaratmaktadır. Bu konuya ilişkin birkaç örnek vermek istiyorum. Psikolojik sağlamlığı yüksek kişiler, soluna bakıyor ve ''Çözüm nedir?'' diye düşünmektedir. ''Bu bana ne öğretmeye çalışıyor?'' diye üzerine düşünmektedir.
Toplumun bu bakış açısını kazanmayı öğrenmesi gerekmektedir. ''Tamam, sorun yaşadım üzüldüm, üzülmem de gerekiyor. Üzülmem gereken yerde üzülmem gerekiyor.'' biçiminde düşündüğünde kişi daha iyi duruma ulaşabilmektedir. Üstelik bu düşünme biçimi kişiyi daha güçlü de kılabilmektedir. Herkesin hayatta kullanmadığı bir güç rezervi vardır. Kişi farkında olmadığı bir beceriye sahip olabilir. Psikolojik sağlamlık düzeyi yüksek bireyler olumlu duyguları sık yaşamaktadırlar ve olumlu duyguları sık yaşama gerçekten beynimizi ve bizi güçlü kılmaktadır. Dolayısıyla geleceğe yönelik olarak da bir rezervi biriktirmeyi sağlamaktadır. Ayrıca daha yaratıcı, güçlü olmamızı, depresyonla daha iyi başa çıkmayı da sağlamaktadır. Olumlu duygulara sahip olmak psikolojik sağlamlığı artırır diyebiliriz.
Bireylerin mutluluk düzeyleri arttıkça psikolojik sağlamlık düzeylerinin arttığı sonucuna vardığımız bir araştırma gerçekleştirdik. Mutluluğu üçe ayırdık: Mutlu olmadığını belirten grup, orta düzeyde mutlu olduğunu belirten grup ve oldukça mutlu olduğunu belirten grup. Görüldüğü üzere mutluluk düzeyi arttıkça psikolojik sağlamlık da o yönde artmaktadır. Olumlu duygular yaşamak ya da mutluluk sadece iyi hissetmek, keyif halinde olmak değildir. Aynı zamanda umut ve psikolojik sağlamlık düzeyi yüksek bireyler olmaktır. Umut nedir? Arzu edilen amaçlara ulaşmak için farklı yollar bulma ve bu yolları kullanmak için kendini motive etme halidir. Kişi farklı yollar aramalıdır. Son olarak da anlam ve amaca sahip olmak gerekmektedir. Anlam ve amaca sahip olarak yaşama arasında karşılaştırma yapılan araştırmalar yapılmıştır. Sonuç olarak anlamlı yaşamak ya da mutlu yaşamak arasında kişi birinden birini tercih etmek zorunda değildir. İkisinden birine sahip olması yeterlidir.
Hayatın içinde bir anlam ve amaç bulmuş kişi gerçekten sağlamdır. Kişinin hayatında anlam olduğunda pek çok şeye göğüs gerebilmektedir. Pek çok zorluğu aşabilirmektedir. Anlamlı işiniz, anlamlı ilişkileriniz genel anlamda anlamlı bir hayatınız olduğunda zorlukları göğüslemek daha kolay olmaktadır. Büyük bir amacınız olduğunda yine böyledir.
Anlam arayışı kişinin varoluşsal bir parçası olan umut gibidir. Umut'un varlığı insanı insan yapan özelliklerden biridir. Anlam arayışı da böyledir. İnsan anlam arayan ve anlam üreten tek canlıdır.
Anlamsızlık nelere yol açmaktadır? Victor Frankl bu soruya şöyle yanıt vermektedir; ''Nevroz anlamını bulamamış, ruhun acı çekmesidir.'' Başka nedenleri yoksa huzursuzluk, depresyon yaşayan insanları gözlemlerin. Özellikle anksiyete bozukluklarına sahip kişilerin anlamlı bir yaşam sürmüyor olduğunu görebilirsiniz. Victor Frankl'ın bu sözü üzerine, anlam ve nevroz ilişkisi üzerine araştırmalar yapılmasını dilerim. Çünkü ruh acı çekiyor, çırpınıyor, anlamlı bir yaşam istiyor, çığlık atıyor, memnun değilim diyor. Ruh şu anki mevcut durumdan memnun olmadığını söylemektedir. Dolayısıyla da anlamsız yaşıyor olmak sıkıntı yaratmaktadır. Anlamsız bir hayat sürdüğümüzde ise zaman çok hızlı geçiyor.
Sevgi hayata anlam katan en önemli şeydir. Sevgi olduğu zaman, kişi hayatında anlamsızlık yaşamamaktadır. “Ya boş boş yaşıyorum” gibi düşüncelere kapılmamaktadır. Sevgiyi yalnızca romantik ilişkiye indirmek gerekmiyor. Bahsetmek istediğim her türlü sevgi biçimidir. Örneğin; Arkadaşımızı sevmek, doğmuş çocuğunuzu sevmek, ilahi sevgi vb. Her türlü sevgilin var olması çok ciddi bir anlam kaynağıdır. Burada kestirmeden bir anlam kaynağı söylemekteyiz. Üretmek aynı şekilde özgecilik, yani insanlara yardım etme, kendini bir şey için feda etme, yaratıcılık, sanat bunlar da yaşama anlam katmaktadır.
Hedonizm yani haz almanın da yaşamına anlam kattığını söyleyen kişiler bulunmaktadır. Kişi, hazzın önemli bir anlam kaynağı olduğunu belirtebilmektedir. Her anlam kaynağı herkese uymayabilir. Kendini gerçekleştirme, kendini aşma. olgunlaşmaya çalışma, bunlar hayatımıza anlam katabilecek unsurlardır. Bu unsurlar olduğu zaman psikolojik sağlamlık yüzde yüz artmaktadır.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Herkese teşekkür ederim.